4 Mart 2009 Çarşamba

ZEİTGEİST- ZAMANIN RUHU


Çalışma hayatım boyunca hep bir emekli olsam bahçe içinde bir evim olsa, eksem, biçsem, çiçeklerle donatsam meyve ağaçlarım olsa, akşamüzerleri sulasam, mis gibi bahçemde bir çay demleyip dostlarımla bahçe sefası yapsam, ekmeğimi kendim yapsam, domatesimi, biberimi bahçemden toplasam, bahçemde bir kuyum olsa suyumu mis gibi içsem gibi hayallerim vardı.......
İstanbul'u çok seviyorum evet ama bu kırsal yaşam isteği de yabana atılır gibi değil. Bir kaç yıldır sevgilimin yazlığında bir nebze gideriyorum bu isteği ama misafir gibi 2-3 ay değil ben sürekli yaşamak istiyorum kırsalda.
Geçen hafta bir belgesel izledik. Dünyada yaşanan savaşların, terör olaylarının, kıtlığın, sefaletin nedenlerini belgeleri ile açıklıyordu. Savaşlar ve terör bir avuç insanın cebine daha çok para girsin diye yapılmış suni gündemlerdi. Sırf biraz daha zengin olma uğruna, tüm dünyaya hükmetme uğruna dünyanın kaynaklarını kendilerinde topluyor ve suni kıtlıklar yaratıyorlardı. Bolluk yazılarımda da yazdığım gibi dünyanın kaynakları sonsuz. Yaradan öyle büyük bir bollukla veriyor ki hiç bir ödeme yapmaksızın herşeye ulaşabiliriz aslında.
Belgeselin 2. bölümünde kurmak istedikleri bir projeden söz ediyorlar. "Venüs projesi" bu proje benim geçmişte yapmak istediğim bir yaşam tarzını öneriyor. Dünyayı kurtaracak olanın kaynak bazlı ekonomi olduğunu anlatıyor. Kurulmuş ve dayatılmış bu ekonomik sistemin içinden çıkmak ancak bu yollarla mümkün.
ÖZÜMÜZÜN SESİ her zaman doğruyu söylüyor aslında. İçimizden gelen kuvvetli dürtü her zaman O'nun doğru sesi. Bizi uyarıyor yine bizi korumak için...
Umuyorum herkes izler, umarım hepimiz uygulama fırsatı buluruz ve hep istediğimiz gibi bu güzel mavi dünyamız, bu evrenin gözbebeği barış ve sevgi içinde yaşamını sürdürür.....

2 Mart 2009 Pazartesi

"BİR GARİP ÖLDÜ DİYELER ... "ENCİNO COSTA"

Güzel yurdumun her köşesi bir kültür ve insan mozaiği...
24.02.2009 tarihli gazetelerde bir haber olarak çıkan bir yaşam ...
Kimbilir nerelerde kimler yaşıyor... Bir sokakta karşılaştığımız bazen selamlaştığımız, bazen bakıp geçtiğimiz, bazen sohbet ettiğimiz insanların, sıradan gördüğümüz insanların yaşam öyküleri hiç de sıradan olmuyor araştırıp inceleyince...
İŞTE HABER....

Meğer nasıl biriymiş!


Fatih'teki enkazda kalan piyanistin hayatı Hollywood filmi gibi





Fatih’te yaşadığı binanın altında kalan piyanist Encino Costa, İran Şahı’nın eşi Farah Pehlevi’nin gözdesiydi.

Encino Costa’nın yıkılıp altında kaldığı ev, piyanist kadar yaşlıydı. Fatih’te 1935 yapımı bir binanın çökmesiyle hayatını kaybeden İtalyan piyanist, 70 yaşındaydı. Piyanistin İstanbul’daki yaşamı 16 yıl önce eşinden ayrılıp Tahran’dan Türkiye’ye yerleşmesiyle başladı. Babası Mısırlı, annesi de İtalyan olan Costa’nın her ikisi de doktor olan kız ve erkek çocuğu ile eşi İran’da yaşıyor.

Costa, birçok tanınmış ailenin çocuğuna müzik ve yabancı dil dersleri veriyordu. Başta piyano ve klarnet olmak üzere birçok enstrüman da çalabilen Costa, İngilizce, İtalyanca ve Fransızca da biliyordu. Costa, komşularının gürültüsünden rahatsız olduğu için kulak tıkacı kullanıyordu. Komşularının da bu nedenle uyandıramadığı Costa’nın cesedi Adli Tıp Kurumu’nda bekletiliyor. Ailesi’nden veya dostlarından birileri sahip çıkmadığı takdirde, Costa kimsesizler mezarlığına gömülecek.

İran’ın ilk talk şovcusu

Encino Costa’yı çok iyi tanıyanlardan ve çocukları da Costa’dan piyano dersi alan Ali Nusret de, Costa’nın İran’da ilk talk şov yapan insanlardan olduğunu kaydederek şunları söyledi: “Costa, İran’dayken çalıştığı lokale son İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi’nin karısı Farah Pehlevi sürekli gidermiş. Costa ölmeden bunu hep anlatırdı bize. Farah Pehlevi onu çok severmiş ve bundan dolayı Encino’nun çaldığı geceler o da dinlemeye gidermiş. Devrimden önce ilk talk şovculardan olduğunu da sürekli anlatırdı bize.”

Batı müziği yasaklanınca

Encino Costa’nın piyano dersi verdiği Seda ve Ali Nusret de İran Devrimi sırasında hem ailevi nedenlerden hem de rejim değişikliğinden dolayı İstanbul’a geldiğini söyledi. Nusret, şunları söyledi: “Encino Costa Mısır’da büyüdü. Orada bir dönem bir grubu da oldu. Ardından Seyahat Gemileri’nde çalmaya başladı. Devrimden bir süre önce İran’a yerleşip, orada yaşamaya başladı. İran’dan ayrılmasının nedeni hem İran’da batı müziğinin yasaklanması hem de ailevi sorunlardı.”

Günlüğünde evin yıkılacağı yazıyordu

COSTA’NIN en sevdiği uğraşlarından biri de günlük tutmaktı. İşte Costa’nın 30 Aralık 2002 tarihinde günlüğüne yazdığı ifadeler: “Nasılsın? İyi misin? Ben pek iyi değilim. Çünkü uykum rahatsız. Şey!.. Beni çok uyandırıyorlar komşularım gürültüyle. Onların 3 tane üçlü koltukları var. Her gece onlar yatarken, üçlük koltuğu açarlarken bir deprem oluyor gibi. Bina sallanmaya başlıyor ve ben 1 buçuk civarında yatağımdan fırlıyorum. Midem bulanıyor ve başım bütün vücudum ağrıyor. Uyumak zorundayım...”

GAZETE VATAN/ KENAN BUTAKIN HABERİ

Yaradanın rahmeti sonsuzdur...
Rahmetler üzerine olsun....
Vatan toprağında huzurla yatsın....

1 Mart 2009 Pazar

ADANMIŞ BİR YAŞAMA SAYGILARIMLA " TÜRKAN SAYLAN"

Daha önce yazdığım bir yazıyı tekrar alıyorum bloguma, onun aziz hatırasına saygılarımla....

İnternet arama motorlarında aradığımızda hakkında yüzlerce haber, bilgi bulabileceğimiz bir bilim insanı Türkan Saylan.
Adının başında profesör doktor ünvanı var ama o pek çok profesörden çok farklı bir yaşam yolu seçmiş kendisine. Yaşam amacı EĞİTİM. Diyor ki;
"Türkiye'de terörün önlenmesi, açlığın, sefaletin, işsizliğin giderilmesi konusunda kız çocuklarının eğitiminin yüzde yüz katkısı olacaktır."
Gencecik bir doktor olma yolundayken staj için gittiği hastanede cüzzamlı insanların tedavileri için hiçbir şey yapılmadığını,tecrit edilmelerini görüp kahrolmuş ve doktor çıkar çıkmaz bu konuda paçalarını sıvayıp, köy köy gezerek yaptığı taramalar, tespitler ve tedavilerle 10 yıl içinde ülkedeki cüzzam hastalığına dur demiş ve bunu başarmış bir bilim insanı. Ve bu nedenle kendisine uluslararası Gandhi ödülü verilmiş.
Yaşamına baktığımızda yüzlerce ödülü var ama bu ödüller onun için cebindeki mendiller gibi.
o habire didinerek okutulmayan kız çocuklarını okutabilmek için çabalıyor. Burslar veriyor, yurtlar, okullar açıyor, çalışıyor, çabalıyor ve her okutabildiği kız çocuğundan haber aldığında mutlu oluyor. Şu ana kadar 36.000 kız çocuğu onun ve kurucusu olduğu Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve Vakfının sayesinde eğitim olanağına kavuştu. Bu rakam bir ülke için küçük görünebilir ama bir kişinin çabalarıyla yapılmış ise çok büyük bir rakamdır. Ve o kızların aileleriyle, çevreleriyle, hayata atıldıklarında yapacaklarıyla katlanarak büyüyecektir.
Son olarak Vehbi Koç Vakfı Ödülü olan 100.000 Doları, aldığı gün eğitim vakfına aktarmış ve okutabileceği kız çocukları düşüncesi onu daha da mutlu etmiştir.
Yakalandığı kanser hastalığının vücudunda yayılması bile umurunda değildir. Bu konuda yaptığı bir söyleşide "Daha ölemem, yapacak çok işim var" diyebilmiş bir insandır.
Doktorluğunun önünde gelen vasıfları insanlığı, vicdanı, yurtseverliğidir. O bir anne sevgisiyle vatanın evlatlarını kollayan, kucaklayan, okutan, eğiten, adam olmaları için uğraşan özel bir varlıktır.
O bu vatanın en kutsal annelerinden birisidir. O bu vatanın kutsal değerlerini evlatlarına aktarabilen gerçek bir vatansever, laik, cumhuriyetçi bilim insanıdır.
Kendisine tüm kalbimle sevgilerimi ve saygılarımı sunarım.....