4 Mayıs 2009 Pazartesi

MUTLULUK, PAYLAŞILDIKÇA ARTAR.......

Hepimizin hayatında olduğu gibi benim hayatımda da yaşadıklarını abartıyla anlatan insanlar var. Coşkulu, heyecanlı, düş gücü yüksek insanlardır bunlar. Yaşadıklarını abartıyla anlatmaları bazılarını rahatsız eder ama ben renkli bulurum onları. Ne fark ederki, ha bir roman okumuşum ha böyle bir insanı dinlemişim. Üstelik onlar çok da güzel anlatırlar, eskilerin masalcı dedeleri, nineleri gibi... ve de amaçları daha fazla sevilmek olsa bile girdikleri ortamlarda ağızlarına bakar insanlar. Onlar gelmeden önce sakin,suskun olan ortam birden canlanır, hareketlenir ve mutluluk dolar... İşte böyle birinin öyküsü;

İleri derecede hasta iki adam ayni hastane odasındaydılar.
Adamlardan birinin her öğleden sonra 1 saatliğine oturmasına izin
veriliyordu, ciğerlerindeki suyun süzülmesi için.
Bu hastanın yatağı odadaki tek pencerenin tam yanındaydı. Diğer hasta
ise hep sırtüstü yatmak zorundaydı.
Bu iki hasta saatlerce birbiriyle konuşur, eslerini, ailelerini,
evlerini, islerini, askerlik anılarını, tatilde gittikleri yerleri
anlatırlardı birbirlerine.
Pencerenin yanındaki hasta, her öğleden sonra oturmasına izin
verdikleri saati diğer hastaya pencereden görebildiklerini anlatarak
geçiriyordu.
Diğer hasta hep bir sonraki günü iple çekmeye başladı, dışarıdaki
renkli ve hareketli dünyayı dinlemek için.

Pencere, içinde çok güzel bir göl olan parka bakıyordu. Ördekler ve
kuğular gölde yüzerken çocuklar model bot'larını suda yüzdürüyorlardı.
Genç asıklar, gökkuşağının tüm renklerindeki çiçeklerin arasında kol
kola dolaşıyorlardı. Ulu ağaçlar etrafı süslüyor, uzaktan şehrin
silueti görünebiliyordu.
Pencere kenarındaki adam bunları muhteşem bir detayla anlatırken,
odanın diğer ucunda yatan adam gözlerini kapar ve bu muhteşem
manzarayı hayalinde canlandırırdı.
Sıcak bir öğleden sonra, pencerenin yanındaki adam geçmekte olan bir
şenlik alayını tarif etti. Diğer adam bando seslerini duyamasa bile
hayalinde canlandırabiliyordu, pencere kenarındaki adamın tasviriyle.

Günler ve haftalar geçti.
Bir sabah banyo yaptırmak için su getiren gündüzcü hemşire pencere
kenarında yatan hastanın cansız bedeninizle karsılaştı: uykusunda,
huzur içinde ölmüştü.

Hüzünlendi, hastane görevlilerini cesedi dışarı taşımaları için çağırdı.
Uygun zaman geçtiğine kanaat getirir getirmez, diger hasta pencerenin
kenarındaki yatağa taşınmasının mümkün olup olamayacağını sordu.
Hemşire Memnuniyetle isteğini yerine getirdi, hastanın rahat
olduğundan emin olduktan sonra onu yalnız bıraktı.
Yavaşça, duyduğu acıya aldırmadan, bir dirseğine yaslanarak dışarıdaki
dünyaya bakmak üzere yatağından doğruldu adam.
Sonunda, dışarıyı kendi gözleriyle görme zevkini yasayabilecekti.
Pencereden dışarı bakabilmek için yavaşça dönmeye zorladı kendisini.
Pencere, bos bir duvara bakıyordu.
Adam hemşireye, vefat eden oda arkadaşının pencerenin dışında görünen
Harika şeylerden bahsetmesine sebep olan şeyin ne olabileceğini sordu.
Hemşirenin cevabi, ölen adamın kör olduğu ve pencerenin önündeki
duvarı görmediğiydi.
'Sanırım seni cesaretlendirmek istedi' dedi.

Diğer insanları mutlu etmek çok büyük mutluluk getirir,
Kendi durumunuz ne olursa olsun.
Paylaşılan dertler yarısı kadar üzüntü verir, paylaşılan mutluluklar

ise iki kati artar.
Kendinizi zengin hissetmek istiyorsanız,
sahip olduğunuz ve paranın satın alamayacağı her şeyi paylaşın.


2 yorum:

  1. Sevgili dostum;
    Paranın satın alabileceği ve alamayacağı şeyleri hatta en çok sevdiğimiz şeyleri bile paylaşmak mutluluk.Ay yüzlümüz diyor ki; "sevdiğiniz şeylerden verin, sevmediğiniz size lazım olmadığı için verdiklerinizin size hiç bir yararı yoktur."Düşündürücü ve eğitici bir hikayeydi yüreğine sağlık canım.Sevgilerimle.İyi ki varsın.

    YanıtlaSil
  2. Canım Sufi'm
    Ne güzel söylemiş gülyüzlünüz sevdiklerimizden vermek, özümüzden vermektir çünkü. Allah hep veren ellerden olmayı nasibetsin .
    Canım benim sen de iyi ki varsın.
    Sevgilerimle...

    YanıtlaSil