29 Ocak 2009 Perşembe

Kalu Bela...??????

Sabaha karşı gördüğüm bir rüya ile uyandım . Saat 6.30 civarı ve hava tam aydınlanmamıştı. Rüyamda ben ölmüşüm ve yıkama yerindeyim . Başka ölmüş insanlar var ve üzerleri örtülü. Ben sevinç içindeyim ve şıkır şıkır oynuyorum "ohh nihayet bitti..yuvaya dönüyorum" nidaları ıle hoplayıp zıplıyorum. 3 kişi var ortamı hazırlıyorlar ama bir tanesi erkek ve geçmişte kızımın hasta bakıcılığını yapmış sevgili Hüseyin abisi. Ve insanlarla konuşuyorum, onlar görürmüş. Hüseyin bey çıkıyor, ben hoplamaya devam..ama bu arada nasıl bir mutluluk hissi var, içim dışım mutluluk olmuş... Derken bir patlama gibi, ışık patlaması gibi bir ses diyagframımdan, kalp çakram ya da gönül bölgesinden.... BİLDİRİYOR...
"SEN KALU BELADAN BERİ SONSUZ VE SINIRSIZ OLANSIN.....SON YOK...SEN HEP VARDIN VE HEP OLACAKSIN....KALU BELADAN BERİ....."
Dünyamız, bu güzel mavi planet çok yüksek geçiş enerjilerine maruz ve uyandığımda tarihe baktım 29.01.2009 = 11.1.11
Kocaman sorunlar zannettiğimiz şeyler aslında ne kadar basit..
ÇÜNKÜ SONSUZ VE SINIRSIZIZ BİZ...

19 Ocak 2009 Pazartesi

Bir bardak su alır mıydınız?

Su; tüm canlıların vazgeçilmezi, olmazsa olmazıdır. Beslenmeden günlerce yaşayabilen canlılar, su olmadan ancak 3 gün dayanabilirler. Yaşam kaynağımız su hakkında farklı farklı araştırmalar yapılır dünyanın muhtelif yerlerinde. Biz şifacı olduğumuz için şifa verdiğimiz insanlara hep su içmelerini önerirdik. Bir kocaman bardak suyu ellerine almalarını ve bu suyu programlamalarını, olumlamalar yapmalarını ve yudum yudum içmelerini söylerdik. Bunu söylerken de bildiğimiz birşeyden yola çıkarak değil tamamen sezgilerimize göre hareket ederdik.
Beş sene kadar önce belgesel lezzette bir film geçti elimize. Türkçeye "Ne Biliyoruz ki" ismiyle çevrilmişti. Ve bu filmde bir japon araştırmacı doktorun su ile ilgili yaptığı deneylerden söz ediliyordu. Doktor Emoto suyun şuurlu bir yapısı olduğunu ispat eden çalışmalar yapmış ve bu çalışmalarını fotoğraflarla dünyaya sunmuştu. Pet şişelere doldurduğu sulara farklı duygularla etiketler takıyor, belli bir ısıda dondurduktan sonra fotoğraflarını çekiyordu. Örneğin şişeye "şükür" , "sevgi", "aşk"ya da "aptal", "salak", "tembel" yazıp sonrada fotoğraflıyordu. İyi şeyler yazdığı şişelerdeki sular inanılmaz güzel kristaller oluştururken kötü sözcükler yazılı şişelerde amorf şekiller, bozuk kristaller oluşuyordu. Çalışmalarını ilerletip klasik müzik dinletiyor, dua ediyor ve muhteşem kristalleri fotoğraflıyordu. Kalabalık, kaotik ortamlardaki akarsu, göl gibi yerlerden aldığı numunelerde kristaller yokken, aynı suya iyi sözcükler söyledikten sonra kristaller oluşuyordu. Ayrıca siz bir bardak suyu içip "oh,çok şükür" dediğiniz anda tüm dünyadaki sular arasındaki kozmik şuur diğer suları da olumlu etkiliyordu. Ve bizim vücudumuzun büyük oranı da su.....
Dünyamızın ve bedenimizin büyük kısmını sular oluşturuyor ve biz stress altında,üzüntülü, kızgın, öfkeli olduğumuzda yani negatif duygularla dolduğumuzda vücudumuzun kristallerinin ne hale geldiğini tahmin edebiliyorum. Ve bu durum bir süre sonra fiziksel olarak hastalanmamıza yol açıyor. Sonra da kimyasallarla, ilaçlarla iyileşmeye çalışıyoruz. Oysa öyle dengeli ve kendine yeten bir sistem kurmuş ki YARADAN....
Dünyadaki tsunamilerin bile negatif düşüncelerin patlaması olduğunu düşünüyorum artık.
Alalım ellerimize kocaman bardak sularımızı ve teşekkür edelim, şükredelim,sevgimizi söyleyelim. Tüm dünyanın suları,denizleri,gölleri duysun, bedenimizdeki her hücre işitsin ve herşey yaratılan ahengine dönsün.
Deniz yıldızı öyküsünde olduğu gibi bizim için FARK ETSİN...BİR FARK YARATALIM....

Suyun Mucize Kristalleri

Bir önceki yazımda söz ettiğim Dr.Emoto ile yapılmış bir ropörtajı günceme ekliyorum. Daha detaylı bilgilenelim diye...
Fotoğrafta da güzel şeyler işiten bir su damlacağının oluşturduğu muhteşem su kristalini görüyoruz hayretlerle....

Dr. MASARU EMOTO ve SU KRİSTALLERİ MUCİZESİ


Su! Üzerinde yaşadığımız dünyanın büyük bir bölümü sudan oluşmuştur, aynen bizim bedenlerimiz gibi.

Ancak, öncü bir Japon araştırmacının su ile ilgili olan fotoğraflarla doküman haline getirilmiş şaşırtıcı keşfini öğrenene kadar biz su hakkında çok az şey biliyorduk. Bu keşif bize bilmediklerimizi öğretti ve üzerinde yaşadığımız dünyanın en kıymetli kaynağı ile ilgili olarak yeni bir şuur seviyesine ulaşmamızı sağladı.

Dr.Masaru Emoto 1943 yılında Japonya da doğdu uluslarası ilişkiler ağırlıklı olarak aldığı üniversite eğitiminden sonra ikinci bir üniversite eğitim aldı ve Alternatif Tıp Doktoru oldu. Su kristalleri fotoğraflarını ‘’Suyun Verdiği Mesajlar’’ isimli iki kitabında yayınladı ve bu kitaplar tüm dünyada 400 bin adet sattı.

Dr.Emoto’nun su araştırmasını bu kadar popüler kılan nokta ise onun bu araştırma ile ispat ettiği düşünce ve duyguların fizik realiteyi etkilediği gerçeğidir. Aynı yerden alınan su örneklerine yazılı ve sözlü kelimelerle veya müzikle değişik niyetler, düşünceler yönlendirildiği, odaklanıldığı zaman ‘’su kendi ifadesini değiştimektedir’’.

Temel olarak Dr.Emoto suyun ifadelerini yakalamayı başarmıştır. Geliştirdiği teknikte çok soğuk bir odanın içinde son derece güçlü bir mikroskop ve çok yüksek hızlı bir fotoğraf çekim şekli uygulamıştır. Bu teknikle henüz oluşmuş donmuş su kristallerini fotoğraflamıştır. Ancak, değişik bölgelerden alınmış su örneklerinin hepsi kristalize olamamaktadır. Örneğin, çok kirli nehirlerden alına su örnekleri sadece suyun içinde bulunduğu hali, durumuu gösterirler.

Dr.Masaru Emoto donmuş suda oluşan kristallerin kendilerine belirli düşünceler yoğun olarak yönlendirildiğinde değişiklik gösterdiğini keşfetmiştir (düşüncenin şekline göre su kristalleri değişiklik gösterir).

Yapılan deneyler sonucunda çok temiz kaynaklardan gelen su örneklerinin ve kendilerine sevgi dolu sözcükler söylenen su örneklerinin aynen kar tanelerinin modeline benzeyen çok parlak, yoğun motifli, simetrik ve çok renkli desenler oluşturdukları görülmüştür.

Buna karşılık çevre kirliliğinin çok olduğu bölgelerden gelen su örnekleri veya negativ düşüncelere maruz bırakılan su örnekleri ise koyu renkli, asimetrik ve tamamlanmamış motifler oluşturmuşlardır.

Bu araştırmanın ve keşiflerin sonuçları bizim üzerinde yaşadığımız dünyayı ve kendi sağlığımızı nasıl positiv olarak etkileyebileceğimizi göstermiş ve devrim niteliğinde şuursal bir farkındalık yaratmıştır.

Dünyanın her tarafından konferanslar vermek üzere davet edilen Dr.Emoto Japonya, Avrupa ve Amerika da canlı deneyler yapmış ve düşüncelerimizin, davranışlarımızın, duygularımızın çevre üzerinde ne kadar derin etkileri olduğunu göstermiştir.

Bu konu ile ilgili olarak Amerikan Holistik Tıp Derneği Başkanı ve aralarında ‘’Kutsal Şifacılık’’ isimli kitabı da olan 295 yayını olan Dr.Norman Shealy şu yorumu yapmıştır:

‘’Dünyanın yarısı sularla kaplıdır ve bizim vücudumuzun dörtte üçü de sudur. Su, bizim içinde yaşadığımız dördüncü boyutla ruhumuzun beşinci boyutu arasındai bağlantıyı temsil eder. Bundan evvel pek çok çalışma, şifacıların hidrojen birleştirmeleri veya suyun infrared ışınları emmesi ile ilgili gözle görünmeyen etkilerini meydan çıkartmıştır. Ancak, bu çalışmaların hiçbirisi Dr.Emoto nun zarif çalışması ile boy ölçüşemez. Düşünce ve güzelliğin etkisi bundan evvel bu kadar iyi bir şeklide hiç anlatılamamıştı.’’

Naturally Well mecmuasının editörü olan Marcus Laux ise şöyle bir yorum yapmıştır ‘’Galile, Newton ve Einstein gibi Dr. Emoto’nun net vizyonu bize hem kendimizi hemde evreni farklı bir şekilde algılamayı göstermiştir. Burada bilim ve ruh birleşerek bizim dünyayı algılayışımızla ilgili inkar edilemeyecek bir kuantum sıçraması yapmış, sağlığımızı kazanarak nasıl huzur yaratabileceğimizi göstermiştir.’’

Bütün bunlara ek olarak şimdilerde yeni bir çalışma yapan Dr.Emoto bunu Islam dünyasına hediye edeceğini bildirmiştir. Bu çalışmada Allah’ın 99 ismi su örneklerinin üzerine yazılmakta ve oluşturdukları su kristali fotoğraflanmaktadır. Buna örnek olarak ‘’Adl ve Muksit’’ isminin yazılmış olduğu suyun oluşturduğu kristalin resmi Dr.Emoto’nun web sayfasında yayınlanmaktadır.

Kaynaklar: Dr. Emoto web sayfası www.masaru-emoto.net/english/entop.html
www.whatthebleep.com

Dr. EMOTO ve HADO FELSEFESİ

www.hado.com’dan derlenmiştir

Araştırmacı Dr.Masaru Emoto Tokyo da bulunan Hado Enstitüsünün başkanıdır. ‘’Hado’’ fenomeni ile ilgili yazdığı pek çok kitap vardır. Japonca da bu kelimeyi meydana getiren iki hece ‘’dalga’’ ve ‘’hareket’’ anlamına gelmektedir.

Aşağıda ki tanım ise Dr.Emoto tarafından yapılmıştır ve suyun tabiatı ile ilgili olarak pek çok keşif yapmasına vesile olmuştur.

Dr. Emato ya göre Hado tüm maddede atomik seviyede görülen titreşim desenine verile isimdir ve bunun temeli de insan şuurudur.

Yıllar geçtikçe ve Dr. Emoto nun teorisi kabul gördükçe Hado anlayışıda bütün Japonya da yaygınlaştı. Öyle ki bu kelime günlük konuşma dilinin bir parçası oldu. ‘’Buranın hado su çok düşük haydi gelin buradan ayrılalım’’. ‘’Gelin çevremizin Hado sunu değiştirelim.’’ İşte bu tip konuşma şekilleri özellikle Emoto’nun devrim yaratan su kristalleri ile ilgili çektiği fotoğrafların yayınlanmasından sonra Japonya da çok yaygınlaşmıştır.

Ancak, resimleri sadece kristalize olmuş bir su molekülü olarak düşünmemek lazımdır. Dr.Emoto yu Hado fenomeninin öncüsü yapan şey onun DÜŞÜNCE VE DUYGULARIN FİZİK REALİTEYİ ETKİLEDİĞİNİ İSPAT ETMİŞ OLMASIDIR.

Yazılan ve söylenen kelimelerle değişik hado=titreşimler meydana getirmekte ve hatta müzik dinletildiği zaman da su ‘’ifadesini değiştirmektedir.’’

Örneğin insan şükran duygusunu ifade edince bu hemen suya yansımaktadır.

Bu konu ile ilgili sıkça sorulan sorulara ve cevaplarına aşağıda yer verdik:-

Soru: Su kristali bize ne anlatıyor?

Cevap: Su kristalleri meydana gelen titreşimlerin deseni ve görüntüleridir. Genelde positiv titreşimler güzel bir şekilde oluşmuş su kristalleri meydana getirirler ve kristalizasyon oranı negative titreşimlerin meydana getirdiklerinden daha fazladır.

Soru: Su kristalleri neden çeşitli kelimeler ve onların manalarına bağlı olarak değişiklik gösteriyorlar.?

Cevap: Bütün lisanlar tabiatın titreşimlerinden meydana gelir. Ebeveynlerimiz ve öğretmenlerimizden tarafından eğitildikten sonra biz tabiatın lisanını konuşmaya başlarız. Ancak, biz küçük yaşlarda onların konuştuğu lisanı nasıl öğrenebildik? Muazzam büyüklükteki tabiatın titreşimi bizi bu sorunun cevabına yönlendirebilir. Positive titreşimler güzel sözleri yarattı ve negativ titreşimler ise negativ kelimeler yarattı. Bu evrenin en temel prensibidir.

Soru: Şayet suya önce negative bir söz olan ‘’beni rahatsız ediyorsun’’ söylenip ardından tekrar ‘’Sevgiler ve teşekkürler’’ gibi bir ifade söylenirse su gene güzel kristaller oluşturabilirmi?

Cevap:Evet, oluşturabilir. Özellikle ‘’Sevgiler ve teşekkürler’’ gibi bir kelime yaptığımız araştırmalara göre en güzel su kristalini oluşturmuştur.

Soru: Hangi tip su insanlara en uygun olanıdır?

Cevap: Birlikte kendinizi en rahat hissettiğiniz su. Kendinizi su ile yanyana koymaya çalışın. Öyle ki, biz su çeşitleriniz arasından seçim yapabilir ve kendimize en uygun olanını bulabiliriz. Suyu aynen bir erkeği veya kadını sevdiğimiz gibi sevmeliyiz.

Soru: ‘’Suyun verdiği Mesajlar’’ isimli kitabınızda delillerle sabit olan bir fotğraf kolleksiyonu var. Bundan da şu sonuca varabiliriz; hayvanlar, bitkiler, insanlar, organik veya inorganik herşey, kısacası tüm varlık birbirleri ile olan ilişkilerinde muhteşem bir ahenk içindedirler. Diğer taraftan inanıyorumki aynı deneyi tekrar tekrar yapmakta sonuçların aynı veya farklı olup olmadığını görmek açısından büyük fayda var.

Cevap: Evrenin sürekli bir akış içinde olduğu söyleniyor. Bu dakika bir sonraki dakikada burada olamaz. Bu bağlamda su kristalleri de aynı sonucu vereceklerdir, ancak deney yapılan ortam aynı kalırsa beklediğimiz gibi aynı sonuçları alırız. Bu yüzden kelime deneyleri için el yazısı değilde basılmış harfler kullanıyoruz. Tabii daha kapsamlı bir görüş bildirmek için daha fazla deney yapmamız gerekiyor.

Soru: şayet DNA ve insan dokusunun ve virüslerin kelimelere reaksiyon verdiğini bilseydik bunu tedavi amaçlı kullanabilirmiydik?

Cevap: İnsan bedenin yapısı 42 octavdan meydana gelmiştir ve bu frekanslarla ifade edilebilir. Bu da demektirki hem bakteriler hem de mitokondri bu skalada yer alırlar. Şayet, biz, bunlara denk gelen uygun frekansları yayabilirsek o zaman bir iletişim imkanı doğabilir. Zaten şimdi de pek çok insan alternatif tıp uygulamalrı yapıyor, ama bu teori hakkında bilgileri yok. Zaten DNA ve virüslerin yüksek frekans seviyelerinde yer aldığını gördüğümüze göre bu konuda önemli olan şuurumuzu nasıl yönlendireceğimizdir frekansları konuşmaktansa.

Soru: Su da benlik veya rahatsızlık duygusu varmıdır?

Cevap: Sonuç olarak su da benlik veya rahatsızlık yoktur. Ancak, suyun misyonu bizim düşüncelerimizi veya önlerindeki herhangi birşeyi taşımak ve çok boyutlu bir nakliyeci olarak davranmaktır. Su, sürekli olarak verilen bilgileri kopyalar. Su kristali fotoğrafına baktığımızda ilk etapta suyun şuurlu olduğunu düşünürüz. Bu durumda su, projeksiyon yapan bir yansıtıcı ve ayna görevini yapan tek şeydir.

www.hado.com’dan derlenmiştir

İstanbul -09.09.2006
http://sufizmveinsan.com


13 Ocak 2009 Salı

Ne olacak bu dünyanın hali???

Genellikle muhabbet etmek için biraraya gelen insanlar muhabbetin koyulaştığı zamanlarda birbirlerine sormaya başlarlar;
" Ne olacak bu klubün hali?...
" Ne olacak bu memleketin hali?..
" Ne olacak bu dünyanın hali?.."
Hali , yani akibeti, yani sonu ne olacak manasında fikirler üretilir durmadan. Herkes kendi aklınca fikirler üretir, tartışılır ve bazen bir ortak paydada buluşulur, bazen de havanda su döğülür.
Neredeyse tüm parapsikoloji ile uğraşan gruplar, mistikler, neredeyse tüm inançlar ağız birliği etmişçesine zamanın sonlarına geldiğimizi, kıyametin yakın olduğunu söylerken gök bilimciler de yaklaşan ve pek de bilinemeyen şeyleri işaret ediyorlar. Onlar da farklı kıyamet senaryolarından söz ediyorlar. Ve kalabalık bir masada söylenen" Ne olacak bu dünyanın sonu?" serzenişlerinden pek de farklı gelmiyor açıkçası..
Hani bilinen bir yüz maymun deneyi olayı vardır. Okyanuslarda bulunan takım adalardan birinde yaşayan ve topraktan çıkarttıkları kökleri afiyetle yiyen maymunlar günün birinde, birden bu kökleri akarsularda yıkayarak yemeye başlıyorlar ve 6 ayda bir gözlem için gelen bilimadamları şaşırıyorlar bu durumu görünce. Bir 6 ay sonrasında , başka adalarda yaşayan ve aralarında hiç bir bağlantı olmayan başka maymunların da kökleri yıkayarak yemeye başladıklarını görünce şaşkınlıkları kat kat artıyor ve bu durumu "Morfogenetik alan oluşturma" ile açıklıyorlar.Morfogenetik alan oluştırma ancak kritik kütle ile mümkün ve bunu da sembolik olarak yüz sayısı ile ile ifade edip, bu deneye yüz maymun deneyi adını veriyorlar. Bu bağlamda bakarsak dünyanın içinde bulunduğu kaos, toplumlarda ve kişilerde korku, öfke ve şiddete yol açıyor çünlü tepemizde kocaman bir kaos ortak alanı yarattık ve de bu nedenle silahlanma, savaş her ülkenin baş sorunu.
Peki bu durumda dünyada barışı, silahsızlanmayı nasıl sağlayacak, savaşları nasıl sonlandıracağız. Bunu sokaklara dökülmeden yapmanın bir yolu var. Biz de savaşı, silahı, şiddeti, terörü aklımıza getirmeden dünya barışını düşünerek işe kendimizden başlıyacağız. Aşkı, sevgiyi, mutluluğu düşüneceğiz. Mutlu insanlar getireceğiz gözlerimizin önüne. 68 kuşağı çocukları gibi çiçek açacak düşüncelerimiz. Elele vermiş mutlulukla gülen insanları düşleyeceğiz. Tüm dünyanın birbirine yardım eden insanlarla dolu olduğunu , aç ve yoksul insanların olmadığını imgeleyeceğiz. Bizler de mutlu insanlar toplu alanı oluşturup, bunun kritik kütleye ulaştığında tüm insanlığa yayılacağını ve bu güzel mavi planetin, sevgili dünyamızın Barış gezegeni olduğunu göreceğiz.
Birlikten kuvvet doğar, BİR'LİKTEN BARIŞ DOĞAR......

6 Ocak 2009 Salı

Mahasringa - Bolluk üzerine 4

Geçtiğimiz yıl Ekim ayının ortalarında arasıra uğradığımız bir merkezden gelen bir mail bir anda ilgimi çekmişti. Vejeteryan yemekler yapılacak, bolluk üzerine söyleşi olacaktı. Üstelik söyleşiyi yapacak olan kişi Hindistan'dan gelmiş ve Aşk Elçisi olarak bilinen Mahasringha Marek Marczuk idi.
Uçarak gittik, kolay mı bolluk üzerine bize hap gibi bilgiler verecek ve biz onu yutup bir anda her şeyi değiştirecektik.
Gittiğimizde bizden önce gelmişlerdi. Yanında dünyalar şirinesi tercümanı ve kendisi gibi bir başka adanmış kişi. Mutfakta bir curcuna vardı, giren çıkan,konuşan dinleyen, ve hep birlikte yemekler yapan yaklaşık 20 kişi. Biz de hemen daldık mutfağa, hamurlar açtık, kızartmalar kızarttık, tatlılar yaptık, soslar hazırladık ve bu imece usülünden müthiş keyif aldık. Bir taraftan yemekleri diğer taraftan yaşam felsefesini anlatıyordu. Ona kısaca sringha diye hitap ediyorlardı. Aslen Polonya'lı olup, 30 yıldır Hindistan'da yaşıyordu. Her gün yoksullara yemek yapmak için köylere gidiyor, bulduğu malzemelerle kocaman kazanlarla yemekler yapıp aç insanları doyuruyordu. (Facebook sayfasındaki albümlerde fotoğrafları var.) Kendisine ait pek fazla bir şeyi yok, çünkü onun
bir şeyini beğenirseniz anında size armağan ediyor. 1,5 saatte 30 kişiye yemek hazırlayabiliyor ve mutfaktan çıkarken girdiğinden daha temiz bırakıyor. Yemekler hazırlandığında hemen yenmiyor ve bir ritüelle yemekler Krishna'ya sunuluyor, mutluluk mantrası eşliğinde. Kutsanan yemekler artık yenilebilir hale geliyor ve mutlulukla yeniyor.
"Verin ki gelsin" diyor, "avucunuz dolu olursa yeni bir şeye yer olmaz" diyor, hizmet ediyor şarkılar söylüyor, yarından korkmuyor,elinde avucunda ne varsa dağıtıyor... Onunla aynı mekanda olmak bile o muhteşem mutluluk enerjisini hissettiriyor.
Yemekler bitince şarkılar, müzik eşliğinde danslar yapılıyor.
Hindistan'a gelin, konuğum olun diye kocaman sarılıyor. Evi, yüreği,sofrası her gelene açık.. bunu hissettiriyor. Yanındayken, birlikte pişirir, birlikte yerken,danslar ederken yarın yok oluyor, endişeler bitiyor.
Yarın ödemelerin mi var? Boşver, Allah Kerim duygusu ile doluyorsun.
Hani benim camımın önüne koyduğum ekmeklere gelen kuşlar gibi yarını düşünmeden, korkmadan,endişelenmeden yaşıyor, o adanmış bir Bilge kişi. Kendisini Krishna'ya adamış.
Yani Allaha , Manitu'ya , ad önemli değil o yüce gücü BiLİYOR ve onunla dolduruyor kendisini ve ışığını yansıtıyor.
Darısı başımıza....

1 Ocak 2009 Perşembe

Hoşgeldiiiin 2009

Bu güzel mesaj , Facebook'ta üye olduğum Yunus Emre sitesinin üyelerine gönderdiği bir yeni yıl mesajıdır. Beğendiğim ve paylaşmak istediğim için bloguma aldım....
Sevdiğim kim varsa, kendim de dahil, sevebileceğim herkes de dahil...
Sağlığı iyi olsun…
Kalbi ritmini çalsın. Yanakları kiraz pembesi, dudakları bal olsun. Teni sıcak kalsın, enerjisi dışına taşsın. Ciğerlerinden nefes, midesinden gurultu, bacaklarından güç eksik olmasın. Kanı bol olsun, damarlarında dönüp dolaşsın.

Sevdikleriyle birarada olsun…
Kolu kollarına değsin, gözü gözlerinin içine baksın. Lafları birbiriyle başlasın. Nesi varsa bölüşecek biri olsun; nesi yoksa bulup getirecek biri olsun. Bu birileri az ama öz olsun. Bazıları dünyada tek olsun. Sevgisinin tamamını harcasın. Harcasın ki, ona büyük bir miras kalsın.

Sevmekten bıkıp usanmayacağı biri olsun…
Onun yeri ayrı olsun. Onu soysun, başucuna koysun ama yalan uydurmasın. O her şeyine, her haline tanık olsun. Bir hareketiyle güldüren, bir hareketiyle ağlatan olsun. Duyguların hepsi onda olsun. Kalbi buna teslim olsun. Bütün şarkılar onu anlatsın. Aşık olsun, sırılsıklam olsun. Kurumasın.

Yapmaktan bıkıp usanmayacağı bir işi olsun…
Başarının gerçek adının bu olduğunu unutmasın. İbadet eder gibi, bu keşfini hergün yeniden kutlar gibi, onu yapıp dursun. Yaptıkça daha iyi yaptığını görsün. Daha iyi yaptıkça bunu başkaları da görsün. O başkalarının bunu gördüğünü, dış gözüyle görsün, iç gözüyle işine baksın.

Neşesi bol olsun…
Kendini mutlu etsin, durduk yere neşelenmek nedir bilsin. İçinde bir şey durup durup zıplasın. Duydukları gördükleri onu gıdıklasın, kahkaha attırsın. Gürültü çıkarsın. Saçma şeyler söylesin. Çocuklukta en şımardığı ana, sık sık gidip gelsin. Nereye gidip geldiği bilinmesin.

Değiştirmek istedikleri değişsin…
İçte ve dışta, iyi günde ve kötü günde tadilat yapsın. Eskilerini atsın, ruhunu havalandırsın. Kapıda hep kamyonu dursun. Dilediği yere taşınsın. Kendinden taşınmak isterse, içindeki güç, dışındaki sevgi ona yardımcı olsun. Bileği, bütün alışkanlıklarıyla, bağımlılıklarıyla güreşsin.

Bir şey ona sürpriz olsun…
Günlerinden bir günü, bir pakete sarılı olsun. Açılınca içinden hiç beklemediği güzel bir haber çıksın. Bu gün üçyüzaltmışbeş'ten herhangi biri olsun. Öylesine bir pazartesi, arkaya kavuşturduğu ellerinde, unutulmaz bir salı saklasin. Öyle tahmini mümkün olmayan bir şey olsun ki bu, hayatın zekasını anlatsın.

Bir hayali gerçek olsun…
Bir hayale gözünü yumsun. Peşinden koşup onu sobelesin. Hayalini kendinden saklamasın. Bir çizgi filmde olduğunu, herşeyin mümkün olduğunu unutmasın.

Bu duayı okusun. Kendi sesiyle duysun. Duası gerçek olsun. Her kelimesine şükretsin. Tek satırına nazar değmesin.

Benden de kocaman bir AMİİİİİİİİİNNNNNNN .......